Yaşam Gücünün Dinamik Kırılganlığı Olan Hastalık Nedir?

Yaşam Gücünün Dinamik Kırılganlığı Olan Hastalık Nedir?

Hahnemann aynı zamanda çok iyi bir doğa bilimciydi ve her şeyin altında bir sebep yattığını çok iyi biliyordu. Kendi araştırmaları sonucunda, yaşam gücünü zayıflatan belli koşullar oluşmadan bir hastalığın gelişmeyeceğini net bir şekilde biliyordu. De nihilo nihil: Hiçbir şey yoktan var olmaz! Hahnemann sağlıksız koşulların, yaşam tarzının, bedensel ve düşünsel yüklenimler ve az hareketli bir yaşamın yaşam gücünü nasıl etkilediğini gördü. Düzenli bir yaşam tarzının, ruh ve davranışların huzur içinde olmasının, açık havada yapılan aktif hareketlerin, doğadan alınan en küçük bir sezinin (günlük yürüyüşler ve elle yapılan ince işler sırasında vb), doğru beslenmenin (ölçülebilir, gıda değeri yüksek, kimyasal içermeyen gıda ve içecekler) hayatı nasıl doğru yönde etkilediğini Hahnemann fark etti.

Hahnemann’ı modern hijyen bilincinin babası olarak adlandırmak yanlış olmaz. Negatif düşünceler ve duygular görülmeyen bir güç olarak, laboratuvar testleri ile tespit edilemese bile kesinlikle immateryal yaşam gücünü olumsuz yönde etkiler. Negatif olarak algılanan her türlü şey yaşam gücünü olumsuz bir şekilde etkiler. Buna baskılanmış süreçler de dahildir. Hahnemann Organon’un 261. Paragrafında bu etmenleri çok güzel açıklamıştır.

“Ne yazık ki, bizler kalbin saf, sessiz uyarısının,
Peşine düştük, ama çabuk unuttuk
Tanrı bizim göğsümüzde çok yumuşak konuşuyor
Çok sakin, çok belirgin bir biçimde bize gösteriyor
Ne tutmaya değerdir, ne bırakılır kaçsın”¹

Hastalık semptomlarını, yaşam gücünün artık bir denge içerisinde çalışmadığının göstergesini, bir uyarı sinyali olarak almalıyız. Aynı arabamızdaki bir yağ lambasının bizi uyardığında artık arabamızın düzgün işlemeyeceğini ve bakım yaptırmamız gerektiğini anlamamız gibi. Gerçek iyilik de homeopatik ilacın dinamik etkileri sonucunda yaşam gücü tekrar dengeye geldiğinde ortaya çıkar.

Yani hastalık aslında yukarıda sayılan pek çok etkenin bir arada oluşturduğu çok faktörlü bir etkileşim ile yaşam gücünün zayıflaması sonucunda oluşur. Bunun sonucunda da ister fizik bedende olsun, isterse de zihinsel, davranışsal bedende olsun bize sinyaller verir. Bu yüzden hastalığın ne olduğunun çok iyi anlaşılması gerekir. Böylece tedavi yolunda başarılı adımlar atılabilir.

Bir yerimizde çıkan bir ağrı ve buna bir tepki olarak gelişebilen öfke hali bir hastalık değildir. Gerçek hastalık inmateryal olarak ortaya çıkmış bir sağlık durumudur. Ağrı bu hastalığın fiziksel bedende ortaya çıkan sinyalidir. Ağrı sonucu oluşan öfke hali ise aynı hastalığın zihinsel dışa vurumudur. Çünkü her bünye ağrıya karşı farklı zihinsel reaksiyonlar geliştirebilir. Bir hastada öfke gelişirken, bir diğer hastada endişe, bir diğerinde üzüntü ortaya çıkabilir. İşte bu yüzden bir hekim çok iyi bir gözlemci olmalı ve bu farklılıkları kolayca fark edebilmelidir.

Eğer hastalığın ne olduğunu anladık isek, hastalık belirtilerini de iyi anlamışız demektir. Hastalık belirtileri bizim için sadece birer işarettirler. Bu işaretler bir yerde problem var ve çözülmesi gerekli demek anlamına gelir. İşte bu işaretleri iyi okuyabilirsek, gerçek hastalığımızı anlayabiliriz, böylece onu nasıl iyileştireceğimizi de daha kolay çözebileceğiz demektir. Bu bakış açısı ile semptomlarımızla savaşmak ve onlara karşı çalışan ilaçlar ile savaşmak saçma bir yaklaşımdır. Semptomlar ile savaşmak ya da onları baskılamak sadece bizi geçici olarak rahatlatacak yanlış bir yaklaşımdır. Çünkü hastalık böyle durumlarda tam bütünsel olarak iyileşmediği için daha sonra belki de daha ağır semptomlar ile ve daha zor tedavi edilebilir hastalık kendini gösterecektir. Tıp bu tip örnekler ile doludur. Biliriz ki yeni doğan döneminde oluşan atopik dermatit’i olan çocuklar baskılayıcı tedaviler ile tedavi edilirlerse,

yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde alerjik nezle ya da astım tabloları ile karşımıza gelebilir. Bu yüzden iyi bir homeopatik hekim bu süreçleri kolayca fark eder ve tedavi edebilir.

Homeopatik bakış açısında, hastalık ile savaşmak doğru bir tabir değildir. Aslında bu bakışla hastalıklar ve onun semptomları bizim için birer sadık dosttur. “Dost acı, ama doğru söyler!” Bu yüzden dostumuzu iyi dinleyip, düzeltmemiz gerekenleri düzeltmeliyiz. Bu sırf günümüzdeki gibi kişisel gelişim aşamalarını ve spritüel yaklaşımları içerdiği gibi, fiziksel olarak bizi rahatsız eden şeyleri de yaşamımızdan uzaklaştırmamız gerekebilir. “Bir yere diken batmışsa, diken çıkmadan tedavide yol kat edilemez.” Homeopati işte bu bulguları dışarıdan değerlendirip, o duruma uygun remedeyi seçerek yaşam gücünde ortaya çıkan zayıflığı düzeltmeye yönelik bir tedavidir. Böylece hastalık en temel noktadan tedavi edilmiş olacaktır.