Homeopatide Dynamıs’İn (Yaşam Gücü ) Önemi

Homeopatide Dynamıs’İn (Yaşam Gücü ) Önemi

“Nerede yaşam varsa orada ümit vardır.” Dr.Margery Grace Blackie; İngiltere Kraliyet Ailesi’nin bir numaralı homeopatı, 1965-1979 arasında Homeopati Fakültesi Dekanı, Londra Kraliyet Homeopati Hastanesi Danışman Hekimi

Bu cümle, homeopatinin sloganıdır.

Dr. Samuell Hahnemann sağlığın ve hastalıkların nedenlerini araştırdığı sırada, “yaşam gücü” diye adlandırdığı görülemeyen ya da tarif edilemeyen dinamik bir güç kavramını ortaya atmıştır. Hastalığın ortaya çıkışında temel olarak anlaşılması gereken ve homeopatik bilginin temellerinden olan “Yaşam Gücü”’nü Hahnemann Organon’un 9. Paragrafı’nda kendi kelimeleri ile şöyle tarif etmektedir:

“Sağlıklı durumdayken mutlak bir hakimiyeti olan ve fiziksel bedene (organizmaya) hayat veren manevi yaşam gücü (dynamis) vücudun tüm kısımlarının his ve faaliyetlerini, hayranlık uyandıran bir uyum içinde tutmaktadır. Böylece içimizdeki akıllı güç, bu sağlıklı ve hayat dolu aracı, varoluşumuzun en yüksek amacına hizmet etmek için özgürce kullanabilmektedir.”

Organon’un 10. Paragrafında ise Hahneman Yaşam Gücü’nü şöyle tarif etmektedir:

“Maddi bir organizma, yaşam gücü olmadan, hissedemez, hiçbir faaliyet gösteremez ve varlığını koruyamaz. Hastalıkta ve sağlıkta organizmayı canlı tutan bu manevi varlık (yaşam prensibi, yaşam gücü) sayesinde, tüm hislerin ve hayati fonksiyonların devam etmesi mümkün olur.”

“Sıradan insan, hastalığı kutsal bir eylemin sonucu olarak görür. Hastalığın sadece bir tanrı ya da bir başka kutsal eylem aracılığıyla tedavi edilebileceğine inanır. Kutsal hastalığın, kutsal bir çözümü şeklinde ortaya çıkan bu homeopati anlayışı, eski çağlardaki kliniklerde uygulanmıştır. Hastalığa böylesine bir kutsallık atfedildiğinde, iyileştirici bir gücün de var olabileceğine dair güçlü bir inanç oluşur. Böylelikle kutsal hastalık kendi teşhisini, terapisini ve geleceğe yönelik tahminini de içinde barındırır. Yeter ki doğru bir tutum çerçevesinde uygulansın.” C.A. Meier

Yaşam gücü pek çok tıbbi gelenekte de farklı terimler ile ifade edilmiştir: Prana Ayurveda da yer bulmuş halidir. Ayurveda geleneksel Hint Tıbbıdır ve yaşam bilimi anlamına gelir. Prana sanskritçe bir kelime olup nefes öncesi anlamına gelir. Prana nefesin üzerine biner ve ayurvedik öğretiye göre fiziksel olduğu kadar astral ve nedensel bedene de can verir. Prana da yaşam gücü gibi ruhsal bir kavramdır.

Geleneksel Çin Tıbbı’nda yaşam gücünün karşılığı Ki ya da Chi’dir. Bundan yaklaşık olarak 2600 yıl önce Taoizmin kurucusu Lao Tzu teklik kavramından bahsetmiştir. Bu tarif edilemez teklik ikiyi doğurmuştur. İki de sonsuzu yaratmıştır. Yani tek, tarif edilemeyen enerji, bütün evreni yaratmıştır. Tek tanrı kavramı ile bağdaştırılabilen bu bilgi günümüz tek tanrılı dinleri ile birebir örtüşmektedir. İki yin ve yang kavramları ile ifade edilmişlerdir. Yin ve yang Çinliler açısından evrenin dengeleyici, uyum sağlayıcı etmenleri olarak görülür. Zıt enerjiler olup, biri öteki olamadan varlığını sürdüremez. Aslında yin enerjisi her zaman yang'ın; yang da yin'in içindedir. Popüler yin-yang simgesinde beyaz leke (yang) yin'in ve siyah leke (yin), yang'ın içindedir. Lao Tzu, "Tek başına bir yin doğamaz ve tek başına bir yang büyüyemez," demiştir.

Yin ve yang birlikte Tao'yu meydana getirirler. Tao “yol” anlamına gelir. Evrendeki her şey yin ve yang enerjilerinden türemiştir. Her zaman birbirleriyle etkileşim halindedirler.

Yang etken, eril, baskın ve olumludur. Güç ve enerji doludur. Yin alıcı, dişi, doğurgan ve negatiftir. Destekler, besler, tutar. Yang gün, yin gecedir. Yin ve yang'ı anlatmak için gök ve yer, gündüz ve gece, siyah ve beyaz, eril ve dişi gibi başka örnekler de kullanılabilir. Biri öteki olmadan var olamaz.

Chi enerjisi yaşamın gücüdür ve yin yang ikiliğini yaratmıştır. Bu kadar basit işte. Ne yin ne de yang mutlak iyi ya da kötü olabilirler. Sadece vardırlar. Bütün evrende chi vardır ve sabit değildir. Sürekli zıt kutuplar arasında akar ve dengeleme sağlamaya çalışır. Benzer şekilde de beden içinde de chi akışı sürekli vardır ve yaşamın devamlılığını sağlar.

Kutsal tek tanrılı dinlerde ise biz bu yaşam gücünü ruh olarak adlandırıyoruz. Bizim yaşamsal fonksiyonlarımız için onun var olduğunu biliyoruz. Aynı Ayurveda’daki gibi ruhun Allah tarafından içimize üflendiğine ve bize yaşam verdiğine inanıyoruz.

Günümüzde ise yaşam gücüne biz belki de sadece “Enerji” diyoruz. Hahneman bu yaşamsal dinamik gücü ruhsal olarak nitelemiştir. Biz bu enerjiyi göremiyoruz ama büyüme, gelişme, çoğalma yetisi, reaksiyon verme yetisi ya da hareket edebilme yetisi gibi yaşamsal etkilerinden dolayı fark edebiliyoruz ya da varlığını biliyoruz.

Bir hekim olarak gün boyu çalışmalarımda başvuran hastalarımda çok farklı fiziki ve ruhi yüklenmeler tespit ettim. Çoğunu stres diye adlandırdığımız pek çok semptomun homeopati eğitimim ve günlük deneyimlerim bana dikkate alınması gerekli semptomlar olduğunu öğretti. Migren şikayeti ile başvuran bir hastanın iş stresinin, bedensel yükleniminin, kullandığı ilaçların, aşılarının, ani hava değişikliklerinin, günlük hava koşullarının ya da aldığı kötü bir haberin, öfkesinin ya da yoğun kin duygusunun ve zedelenmiş adalet duygusunun hastalığı tek tek veya hepsi bir arada nasıl etkilediğini keşfettim. Kişinin çevresi, eşi ile ilişkisinin hayatını nasıl etkilediğini gördüm. Böylece holistik tıp kavramının ne anlama geldiğini keşfettim.

Holografik tıp yaklaşımını anlamak çok zor olabilir. Ancak anlamak için geçmiş bilgilerimizi yoklamakta ve gün ışığına çıkarmakta fayda vardır. Bildiğimiz gibi doğadaki her madde ya da madde altı parçacık sürekli bir enerji içerir. Bu enerjiyi de titreşerek çevreye bildirir. Bu titreşimlere rezonans denir. Bu rezonanslar ile her bir madde ya da madde altı parçacık çevresindeki olayların hepsinden haberdardır, etkilenir ve tepkisini verir. Belki de Taoizim’deki Chi akışı bugünkü bilgilerimiz ile bildiğimiz rezonansların o günkü algıdaki karşılığıdır. Bu titreşim enerjisi, çevremizdeki atomlardan oluşmuş maddelerin oluşturduğu muhteşem tek enerjinin bir yansımasıdır. Bizler de atomlardan oluştuğumuza göre bu muhteşem tek enerjinin birer parçasıyız. Öyle ise bizler hepimiz çevremizde olan bitenden enformasyonel anlamda, beş duyumuz ile fark edemesek bile haberdarız. Bu kavramlar böyle iken bütün için geçerli olan her şey aslında tek bir parçacık için de geçerlidir. Öyle ise sağlık için geçerli her şey aslında bir enformasyon dengesidir. Enerji doğru ve dengeli akar ve sisteme dışarıdan herhangi bir müdahale olmaz ise sağlık devamlılığını sürdürür.

Ey arayan kişi! İster onu gör, ister beni. Ben oyum o da ben.” Şems-i Tebrizi

Mevlevilik ve Tasavvufta da benzer yaklaşımlar vardır. İnanç sistemlerinin sağlığı etkilediği ve devamlılığının sürdürülmesinde etkisi olduğu artık günümüzde koşut götürmez bir gerçektir.

Bütün bu bilgilerin ışığında ulaştığımız temel yaklaşım şudur ki: Bizden çok uzaklarda vuku bulan bir olayında bir şekilde enformasyonunu biz bir şekilde, ama az ama çok alırız. Bunu bir değerlendirme süzgecinden geçiririz ve ona göre tepki veririz. Bizlerden çok uzakta ortaya çıkan bir grip salgınından bilimsel bir şekilde bakarsak televizyonlar yolu ile haberdar olur ve oluşabilecek riskli durumlara karşı önlemlerimizi alırız. Böylelikle bizlerde de grip salgının yayılmasını engelleriz. Bu işin fark edebildiğimiz kısmıdır. Ancak korku ile bedenimizde de bazı faaliyetler harekete geçer, titreşimler vasıtası ile bazı bilgilere erişir. Böylece bedenimizde gerekli önlemleri bağışıklık sistemimiz aracılığıyla alır. Bu da işin fark edemediğimiz kısmıdır.