Homeopati Tarihçe & Prensipler

Ege Denizi’nin turkuaz sularının kara toprağını dövdüğü efsanevi Anadolu topraklarının karşısında İstanköy (Kos) adasının kalbinde M.Ö.460lı yıllarda dünyaya hediye olarak gelen, adına tüm dünya hekimlerinin and içtiği Hipokrat’ın öğretisi içinde üç temel unsur vardır:
1.Natura morborum medicatrix: Eğer ki sistemlere dışarıdan müdahale etmez isek sistem kendi dengesi içinde varlığını sürdürür ve oluşan hasarlar ile kendi kendine mücadele eder. Bu kavramı açmak gerekirse, doğamız ekolojik dengesi içinde günümüze dek sorunsuz bir halde yaşamını sürdürmüştür. Ancak gelişen sanayi ve toplumlar, doğamızın üzerinde anlaşılmaz bir şekilde, olumsuz etkilerini bizzat fark ettiğimiz kirletici, bozucu hareketlerini bir süreklilik içinde göstermektedirler. Böyle bir durumda da doğa bozulmakta ve bazı geri dönüşümü olmayan sorunlar ortaya çıkmaktadır. İşte bu, doğal dengesi içinde çalışan bir sisteme dışarıdan bir müdahaledir. Hastalık oluşumunda da dışarıdan gelen müdahaleler benzer etkileri bedenimizde böyle yaratırlar. Bu kavrama, hekimler arasında travma (fiziksel ya da psikolojik) denir. Homeopati de ise bu kavramın adı causa(neden olan)dır.
2.Karşıtlar Yasası (Contraria contrariis curentur): Oluşan yakınmaların karşısında çalışan yöntemler ile tedavi. Ağrı olunca ağrı kesici verilmesi günümüzde en sık karşılaşılan örnektir. Bakteriyel bir enfeksiyon varsa antibiyotikler ile tedavi bir diğer sık örnektir. Ancak burada anlaşılması gereken önemli konu karşıtlar ile tedavide temel yaklaşım bu olsa da; günümüz üniversite tıbbının da benzerlikler ile ilgili bazı yaklaşımları kullanageldiğidir. İsopatik (bire bir aynısı) yaklaşım, günümüzde aşı teknolojisinin temelidir.
3.Benzerler Yasası (Similia similibus curentur): Oluşan yakınmaların benzeri yönde çalışan yöntemler ile tedavi. Donan ayağın buz ile ovulması belki de film endüstrisi sayesinde en sık görülen örnektir. Ama yaz aylarında ılık bir duşun terlemeyi azalttığını ya da kış aylarında soğuğa yakın bir duşun üşümeyi azalttığını herkes deneyimlemiştir.
Daha sonrasında M.S.129-200’lü yıllarda bu kez Anadolu’da bugünkü Bergama (Pergamon)’da yaşamış ünlü hekim Galen Karşıtlar Yasası ile çalışmış ve günümüz modern tıbbının temellerini atmıştır. Bütün tedavi eğitimlerinin temeli olan üniversite tıbbı o günden günümüze muhteşem gelişmeler göstermiştir. Ancak ayırdına varılması gerekli olan konu, tekelleşmenin tıbbın diğer yaklaşımlarını ret ediyor olmasıdır.
Hipokrat’ın bu üç kavramının gösterdiği temel yaklaşım, sağlığın korunmasıdır. Hastalıklar ve hangi yaklaşım ile olursa olsun tedavi, hekimlik mesleğinin ikincil görevidir. Önemli olan sağlığı ve sağlıklılığı korumaktır. Bu yüzden travmalardan ya da causalardan uzak durmak, kendi düzeni içinde sağlıklı bir şekilde işleyen sistemlere şiş sokmamak temel yaklaşım olmalıdır.
1493 yılında Zürich/İsviçre yakınlarında dünyaya gelen doktor ve kimyager Paracelsus’un (Phillipus Theophratus Bombastus von Hohenheim) 16. yüzyılın önemli bilim adamlarından ve modern tıbbın kurucularından biri olduğu kabul edilir. Yaşadığı dönemin tıbbi uygulamalarından hoşnut olmayan Paracelsus, modern farmakolojinin babası sayılmasını sağlayan devrim niteliğindeki uygulamaları tanımlamış ve Hipokrat’tan sonra Benzerler Yasasını uygulayan bir başka hekim olmuştur. Benzerler yasasını kullanmaktan daha önemli bir kavramı ilk kullanan hekim de Paracelsus’tur; İnduvidüelizasyon (bireysellik). İlaçların ve hastaların bireyselleştirilmesinden ilk kez bahsetmiş ve tedavinin bu kavram doğrultusunda ilerlemesi gerektiğini savunmuştur. Günümüzde üniversite tıbbında da bu tip yaklaşımlar değer kazanmaya başlamıştır: Artık hastanın fayda gördüğü ağrı kesiciye ulaşması kolay hale gelmiştir. Herkes deneyimlemiştir; bazı hastalar Naproksen sodyum’dan (piyasada en bilinen preparatı: Apranax) fayda görürken, bazı hastalar ise Diklofenak potasyum’a (piyasada en bilinen preparatı: Cataflam) ihtiyaç duymaktadırlar.
Bir Alman olan Dr. Christian Friedrich Samuel HAHNEMANN ise Homeopati’nin kurucusudur. 1755 yılında Meißen/Almanya’da bir porselen ustasının üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Viyana ve Leipzig Üniversitesi Tıp Fakültelerinde okuduktan sonra ekonomik sebeplerle eğitimine ara verip çalışmak için Romanya’ya gitmiş, bu dönemde bir derebeyinin kütüphane müdürü olarak çalışmıştır. Romanya’da yaşadığı dönemde pek çok eski eseri inceleme fırsatı elde etmiş, özellikle Hipokrat ve Paracelsus’dan çok etkilenmiştir. Daha sonra 10 Ağustos 1779’da Erlangen Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olarak hekimlik diplomasını almıştır. Yaşadığı dönemin geçerli olan tıbbi uygulamaları yüzünden mesleğine kırgın, genç hekim Hahnemann “Hastalıklar nasıl oluşur ve nasıl en sorunsuz ve kalıcı olarak tedavi edilirler?” soruları ile ilgilenerek, tıp dünyasına ilk büyük katkısı büyük bir heyecan uyandırmıştır: Frengi’nin, kuvvetle dilüe edilmiş suda çözünür civa molekülleri ile başarılı tedavisi. Hahnemann’ın tedavi edici etkisini açıkladığı gibi civa molekülleri organizmada frengiyi bastıran ve ortadan kaldıran frengiye benzer bir uyarıyı başlatır. Bu da homeopati’nin temeli benzerlik yasası’nın Hahnemann tarafından ilk tanımlanışıdır.
Bu makaleden kısa bir süre sonra İskoç hekim William Cullen’ın Materia Medica’sının(ilaç bilgisini anlatan kitap) çevirisini yaparken Hahnemann, sıtmada Cinchona calisaya (kınakına bitkisi)’nın mide üzerindeki kuvvetli etkisinin anlatıldığı paragraftan etkilenerek Kınakına’yı kendi üzerinde denemeye karar vermiştir. Bunun üzerine günde iki kez küçük dozlarda kınakına alarak ve kısa süre içinde bedenindeki sıtma benzeri etkilerini gözlemlemiştir. İlacı kestiğinde etkiler kaybolmakta, tekrar aldığında yeniden çıkmaktadır.
1790 yılında teşebbüs ettiği bu denemeyi Hahnemann kendi cümleleri ile şöyle anlatıyor. “Deneme sırasında yarım gün ara ile günde iki kez 4 Quentchen (3,654 gram) Kinin aldım. İlk önce ayaklar ve parmak uçları soğudu, yorgun ve uykuluydum. Sonra kalbim çarpmaya başladı, nabız sert ve hızlı idi. Sınırsız bir kaygı, titreme (ama ürpermesiz) ve tüm eklemlerde dayak yemişlik hissi; sonra başta zonklama, yanaklarda kızarma, susama. Ateş ürpermesi dışında, bunların hepsi alışık olduğumuz klasik sıtmanın yakınmalarıdır. Bu paroksizm her seferinde, dozu tekrar etmedikçe 2-3 saat devam etti, bunun dışında başka bir şey yoktu. Deneyi bitirdim ve tekrar sağlıklı oldum.” Fredrich Samuel Hahnemann:Yaşamı ve eserleri.
Kendi kendine yaptığı bu deneme ile Hahnemann başarılı tedavi yönteminin temellerini atmıştır. Kinin sağlıklı insanlarda sıtma benzeri yakınmalara neden olan bir ilaç hastalığına yol açarken, sıtmada da yakınmaları ortadan kaldıran etkili bir ilaçtır.
İşte bu deneme geçmişten gelen bütün deneyimleri okuyup hazmetmiş Hahnemann için bir dönüm noktası olmuştur. O günden sonra pek çok homeopatik ilacın ilk denemelerini yaparak 103 adet ilacı ilk materia medica’sında yayınlamıştır. Yaşamı boyunca kazandığı deneyimlerini gerek kitaplar, gerekse makaleler ile duyurmuştur. Aynı zamanda bu ilk kinin deneyi homeopati’nin dünyadaki kuruluş yıl dönümü (1796) olarak kabul edilir.